Savunma, dış bir tehdide karşı geliştirilen korunma ve devamlılığı sağlama güdüsüdür.
Devletler, şirketler, bedenimiz her biri devamlılığı ve hayatta kalmayı hedefler ve buna
yönelik bir takım mekanizmalar geliştirir. Örneğin; devlet, dış tehdide karşı ordu
mekanizmasını geliştirir. Şirket, gelir gider dengesini korumak ve krizlerden etkilenmemek
adına sermayesini güçlendirir. Bedenimiz sayısız türde virüse karşı bağışıklık sistemini
devrede tutar. Peki hikaye ruhsal dünyaya daha doğru bir tabirle insan psişesine(*)
geldiğinde nasıl serencam eder?
Benliğimiz; bizim için katlanılması zor, utanç verici duygu ve durumlara karşı
direnerek denge halini korumaya çalışır. Bunun için çeşitli mekanizmalar devreye sokar.
Başta bu mekanizmalar ve üretilen enstrümanlar son derece işlevsel, koruyucu ve kişinin
içsel dengesini korumaya yardımcıdır. Fakat bu mekanizmaların sık kullanımı kişiyi dış
gerçeklikten koparır, karşılaştığı durumları hakikatiyle kavramasına engel olur. Uzun vadede
ise özellikle çocukluk çağı travmalarının iyileşmesindeki ket vurucu rolünde görüldüğü gibi,
iyileşmenin önünde bir engel olarak kişinin benzer kısır döngüleri tekrar tekrar yaşamasına
neden olur. Son tahlilde kişinin yüzleşemediği bir şeyi değiştirmesi de mümkün
görünmemektedir.
Şimdi günlük hayatta sıkça başvurduğumuz bazı savunma mekanizmalarını
örnekleriyle beraber inceleyelim.
Yansıtma(Projection): Benliği zorlayan duygu, düşünce ve durumların uzaklaştırma
gayesi ile kullanılır. Baş etmesi güç olan duygu ve düşünceler dışarıdaki başka bir duruma
havale edilir, yansıtılır. Böylece kişi kendi eksikliğinden ya da sorumluluğundan kaynaklı
ortaya çıkan bir sonucunu başka birine, kuruma ya da ötekine yükler. Yansıtmanın bu yönüne
örnek olarak; sınavda başarısız olmuş öğrencinin hak ettiği puanı öğretmenin vermediğini
söylemesi, bisikletinden düşen çocuğun bisikletini tekmelemesini verebiliriz.
Yansıtmanın ikinci kullanım şekli ise kendisinde var olan utanç verici dürtü, düşünce
ve isteklerin geriliminden kurtulmak için bunlardan bir başkasını sorumlu tutmaktır. Örneğin;
alaycı ve dedikodu yapan bir arkadaşınız var. Siz de onunla ne zaman buluşsanız, siz de
kendinizi normalde hoşnut olmadığınız bu davranışları yaparken buluyorsunuz. Kendinize
yakıştıramadığınız bu davranışın gerilimini sorumluluğunu arkadaşınıza ve onun bu huylarına
vererek azaltıyorsunuz. Burada yansıtmanın ikinci kullanım şeklini görebiliriz.
Pasif Saldırganlık:
Bu savunmayı kişinin iç ve dış stres etkenleri ile baş ederken dışarı dönük
saldırganlığını dolaylı ve kapalı yollarla dile getirmesi olarak tanımlayabiliriz. Dışarıdan
bakıldığında, her şeyi kabul eden ve boyun eğen görüntünün altından direnç, içerleme,
düşmanlık ve nefret yatabilir. Örnek olarak işyerinden bir çalışanın işvereninin maaş zammı
talebine reddetmesi üzerine yaptığı işleri yavaşlatması ya da işvereni zor durumda bırakacak
hatalar yapması ya da okulda öğretmenine kızan gencin okul çıkışı öğretmeninin arabasını
çizmesi verilebilir. Örneklerden görüldüğü üzere genelde saldırganlığın veya doğrudan
duyguların ifadesi kendileri için tehdit oluşturabilecek kişiler (çocuklar, işçiler ya da
güçsüzler) pasif saldırgan savunma mekanizmasını kullanır.
Dışa Vurma:
Bu savunma mekanizmasında kişi düşünmeden ve ortaya çıkabilecek sonuçları
dikkate almadan harekete geçer ve ruhsal gerginliğini sözel olarak ifade etmek yerine
eylemsel olarak ifade eder. Örnek olarak, eşine karşı yetersizlik duyguları tetiklenen birinin
bunları dile getirmek yerine fiziki şiddete başvurması verilebilir. Aslında burada tahliye
edilmek istenen yetersizlik duygusudur ama bununla yüzleşmemek için kişi şiddete
başvurabilir.
Rasyonalize Etme (Rationalization):
Amaç, kaygının yükünü ve gücünü hafifletmektir. İki temel ögesi vardır. İlk olarak,
kişinin davranışlarının haklı olduğuna inanmasına yardımcı olur. İkincisi ise, ulaşılamayan
amaçların yarattığı hayal kırıklığının etkisini azaltır. Rasyonalizasyon, geçmişte yaşadığımız, şu
an yaşamakta olduğumuz ve gelecek için planladığımız davranışları mantıklı kılar ve daha da
önemlisi toplumda onaylanacak şekilde açıklamalar getirir. Kişiye kendini haklı hissettirir.
Başarısızlıklarına bahaneler bulmasına yardımcı olur. Örneğin, önemli bir sınavda midesi ağrır
ve sonrasında gelen kötü sonucu buna bağlar. Böylece kişi karşılaştığı durumla ilişkisini daha
barışık bir seviyede yeniden düzenler.
İnkar(Denial):
Adından da anlaşılacağı üzere kişi acı verici deneyimden kaçınmak ve denge halini
devam ettirebilmek için karşılaşılan durumu inkar eder ve yaşanmamış sayar. Örneğin; kişi
bir yakının vefatında ilk günler onun ölmediğini ve bir gün çıkıp geleceğini düşünür. Kişi, bu
durum karşısında güçlendikçe gerçeklikle bağlantısı artar ve durumu kabullenme sürecine
girer.
Yalıtım(İsolation):
Kişi katlanmaktan güçlük çektiği acı veren ruhsal gerginlik ya da yaşantıları
duygusundan ayrıştırarak tecrübe etmeye çalışır. Böylece hayal kırıklığı, acı çekme, üzüntüye
katlanma gibi olumsuz yaşantılardan kaçınır. Bu mekanizmayı kullanan kişilerde yaşadığı
hayati tecrübeyi duygularından arınmış bir şekilde ifade ettiği gözlenir. Örnek olarak, ölüm
tehlikesi atlatmış birinin bu olayı korku, heyecan, kaygı gibi duygulardan bağımsız sıradan bir
yaşam olayı olarak anlatması verilebilir. Sanki olay bir başkasının başına gelmiştir ve o da
bunu ikinci ağızdan anlatıyor gibidir.
Yer Değiştirme (Displacement):
En sık kullanılan savunma mekanizmalarındandır. Verilecek tepki, asıl hedefine
yöneltildiğinde kişi için tehlikeli olacaksa nispeten daha tehlikesiz bir kişiye, nesneye ya da
duruma yöneltilmesidir. En tipik örneklerinden biri; çalıştığı işyerinde patronuna ya da
idarecisine öfkelenen birinin, bu öfkesini eşinden ya da çocuklarından çıkarmasıdır.
Bedenselleştirme (Somatizasyon):
Somatizasyon; rasyonalizasyon, yer değiştirme ve yadsıma özelliklerini gösteren içsel
çatışmaları fiziksel semptomlara daha ileri boyutta ise hastalığa dönüştürerek gerçek
problemden uzaklaşmaya yarayan bir savunma mekanizmasıdır. Beden yaşadığı gerilimi bir
sırt ağrısı, mide kasılması gibi ağrı ile ortaya koyar, çözmeye çalışır.
İdealleştirme (İdealizasyon):
İnsanın, hayatının geri kalan kısmını etkilemesi bakımından çocukluk çağı kritik öneme
sahiptir. Özellikle bu dönemdeki ebeveynle kurulan bağ, kendimizle olan ilişkimizi de etkiler.
Bir çocuk için ebeveyninin sevgisi elde etmek, onlar tarafından kabul görmek önemli
olduğundan; ebeveynlerinin istediği davranışları sergilemeye gayret ederler. Bu gayret bir
süre sonra onları idealize etme ve yüceltmeye doğru evrilir. Çocuğun ebeveynlerinin her
şeyin doğrusunu bildiklerini, yanılmayacaklarını ve kendisine karşı yanlış bir davranış
içerisinde bulunmayacaklarına dair idealleştirmesi sonucunda hatasız bir anne-baba imajı
içselleştirilir. Örnek olarak; kişi çocukluk döneminde ailesinden gördüğü fiziksel istismarı
anlatırken ‘ama ben de çok şımardım ve hak ettim’ demek suretiyle anne-babasından
haksızlık gördüğü gerçeğini kendinden uzaklaştırır.
Mizah (Humor):
Kişinin olumsuz bir durumla karşılaştığında ruhsal gerilimi azaltmak amacıyla
gerçeklikten kopmamak şartıyla şaka ve alay yoluna başvurması da ruhsal savunma
mekanizmalarından biridir. Daha çok sağlık göstergesi olarak da tanımlanır. Kişi, alaya
alabildiği şeye karşı daha güçlü ve aşılabilir hisseder, kaygı verici ciddiyet etkisini yitirir. Örnek
olarak; son 2 yıllık küresel salgın sürecinde sosyal medyada ya da insanlar arasında yapılan
espriler verilebilir.
Bastırma:
Yine en sık başvurulan savunma mekanizmalarından biri olan bastırmada, kişi yoğun
kaygı uyandırabilecek duygu, durum ya da düşünceleri bilinçaltına iterek ortaya çıkacak
gerilim ve stresi önlemiş olur. Ancak kişi tarafından bastırılan ve görmezden gelinmeye
çalışan duygu, düşünce ya da geçmiş yaşantılar kendilerini başka görünüş şekilleri olan
rüyalar, dil sürçmeleri gibi durumlarla ifade ederler. Bastırma, kişiye kendisi için ya da toplum
için tehlikeli olabilecek isteklerini denetim altında tutmada yardımcı olur. Sarsıcı olaylarda ise
kişinin daha güçlü durmasına yardımcı olur. Fakat bu mekanizma sık kullanıldığında, kişi
hakikatlerle yüzleşmekten kaçınmasına ve sorunlarını gerçekçi yollardan halletmesine mâni
olur. Sorunların, hasır altına süpürülmesine ve birikerek daha büyük bir problem olarak
karşısına gelmesine neden olur.
Mantığa Bürüme:
Kişi yapamadığı, başaramadığı ya da kendisine yakıştıramadığı şeyi çeşitli nedenler ve
mazeretler bulmak suretiyle daha herkesçe kabul edilebilir hale getirmeye çalışır. Örneğin;
kırmızı ışıkta geçen bir şoförün, ‘yol boştu’ ya da ‘zaten herkes geçti’ şeklinde yaptığı hatalı
davranışa karşı makul açıklamalar getirmesi örnek verilebilir.
Belli başlı savunma mekanizmalarını örneklerle beraber incelemeye gayret ettik. Son
cümle olarak; savunma mekanizmalarını bir aspirine benzetebiliriz. Ağrıya karşı geçici
iyileşmeler ve rahatlamalar sağlayabilir. Fakat ağrının asıl nedenini ortadan kaldırmaz. Ayrıca
ilacın, nasıl ki fazlası zehirse; savunma mekanizmalarının da fazlası kişinin gerçeklikle ve dış
dünyayla uyumunu bozarak ruhsal bir zehirlenmeye doğru götürür. Bu yüzden neyi niçin
yaptığımızı fark etmek, davranış, duygu ve düşüncelerimiz arasında neden sonuç bağlantıları
kurabilme çabası daha iyi, daha uyumlu bir kişi olmanın ilk adımları olabilir.
(*)Psişe: İnsan zihninin ve bilincinin tamamıdır.
Yazı, Mayıs 2022'de Diyanet Aile Dergisinde yayınlanmıştır.
Comments